BİLGE FORUM - Forum Bilge
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
HomeLatest imagesSearchRegisterLog in
Latest topics
» MODİFİYE ARAÇ RESMİ
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 10:28 am

» ESER-YAZAR EŞLEŞTİRMELERİ (ÖSS'YE HAZIRLIK)
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 9:41 am

» Cezmi (Namık Kemal)
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 9:19 am

» İntibah (Namık Kemal)
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 9:16 am

» Zehra (Nabizade Nazım)
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 9:14 am

» Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by Saliha Thu Jun 04, 2009 9:11 am

» Eğitim-öğretim sürecinde sınıf tekrarı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by JOKER Thu Jun 04, 2009 8:46 am

» Yabancı dil öğretiminin 4.sınıf başlamasını nasıl buluyorsunuz?
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by JOKER Thu Jun 04, 2009 8:43 am

» Meb'in derslerde müfettiş denetimini kaldırmasını nasıl buluyorsunuz?
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by JOKER Thu Jun 04, 2009 8:42 am

» E-Okul sistemini başarılı-yararlı buluyor musunuz?
Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11by JOKER Thu Jun 04, 2009 8:39 am


 

 Hz. Mevlana'nın Hayatı

Go down 
AuthorMessage
JOKER
Admin
JOKER


Mesaj Sayısı : 335
Rep : 2
İtibar : 783
Yaş : 33
Nerden : Tekirdağ

Hz. Mevlana'nın Hayatı Empty
PostSubject: Hz. Mevlana'nın Hayatı   Hz. Mevlana'nın Hayatı Puce-p11Tue Jun 02, 2009 4:27 am

Hz. Mevlana'nın Hayatı

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultâni" unvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatundur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılların da aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nin ilk durağı Nisâbur olmuştur. Nisâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karsılaştılar. Mevlâ’na burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat’a ve daha sonra Küfe yolu ile Kâbe’ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâ’na 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adli iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatunu kaybeden Mevlâ’na bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adli iki oğlu ile Melike Hatun adli bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmi Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yasıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanin davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (Iplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu Sarayının gül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâ’na Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müritleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâ’na 15 Kasım 1244 yılında Sems-i Tebrizî ile karsilasti. Mevlâna Sems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Sems aniden öldü. Mevlâna Sems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Sems-i Tebriz’înin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâ’na 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' in rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâ’na ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Seb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

Hz. Mevlana’nın Eserleri

Mesnevî, klâsik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adidir. Sözlük anlamıyla "İkişer, ikişerlik" demektir. Edebiyatta ayni vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevî adi verilmiştir. Her beytin ayni vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevîde büyük bir yazma kolaylığı vardır. Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevî tarzı seçilir. Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider. Mesnevî her ne kadar klâsik doğu şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna’nın Mesnevîsi"gelir. Mevlâ’na Mesnevîyi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram’da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Mesnevînin dili Farsça’dır. Halen Mevlâna Müzesi'nde teshirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir. Mesnevî'nin vezni : Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün - Fâ i lün'dür Mevlâna 6 büyük cilt olan Mesnevî'sinde, tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.
DIVAN-I KEBİR:Dîvân, sairlerin şiirlerini topladıkları deftere denir. Dîvân-i Kebîr "Büyük Defter" veya "Büyük Dîvân" manasına gelir. Mevlâna’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Dîvân-i Kebîr'in dili de Farsça olmakla beraber, Dîvân-i Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır. Dîvân-i Kebîr 21 küçük dîvân (Bahir) ile Rubâî Dîvânı’nın bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Dîvân-i Kebîr'in beyit adedi 40.000 i asmaktadır. Mevlâna, Dîvân-i Kebîr'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu dîvâna, Dîvân-i Şems de denilmektedir. Dîvânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.

MEKTUBAT:Mevlâna’nın basta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerin.e nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur. Mevlâna bu mektuplarında, edebî mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında "kulunuz, bendeniz" gibi kelimelere hiç yer vermemiştir. Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi islere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflârla hitap etmiştir.

FIHI MA FIH:Fıhı Mâ Fıh "Onun içindeki içindedir" manasına gelmektedir.. Bu eser Mevlâna’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmi, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser ayni zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürit, aşk ve semâ gibi konular islenmiştir.

MECÂLİS-I SEB'A :(Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb'a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna’nın yedi Meclisi’nin, yedi Vaazı’nın not edilmesinden meydana gelmiştir. Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde serh ettiği Hadiselerin konuları bakımından tasnifi şöyledir :

1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı.
2. Suçtan kurtuluş. Akil yolu ile gafletten uyanış.
3. İnançdaki kudret.
4. Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah’ın sevgili kulları olurlar.
5. Bilginin değeri.
6. Gaflete dalış.
7. Aklin önemi.
Bu yedi meclis'de, asil serh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından seçilen her Hadis içtimaidir. Mevlâna yedi meclisinde her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevî'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Ben yasadıkça Kur'an'ın bendesiyim
Ben Hz.Muhammed'in ayağının tozuyum
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim...

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
Gece esen ve suçsuzların ahına karısan
Yüz rüzgarı olmak isterdim...

Aklin varsa bir başka akılla dost ol da, islerini danışarak yap...

Su toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Su tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...

Hayati sen aldıktan sonra ölmek, seker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...

Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil...

Bir katre olma, kendini deniz haline getir madem ki denizi özlüyorsun, katreligi yok et gitsin...
Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye su yol vuruculuk ?

Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye su senlik benlik...

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
Back to top Go down
https://arkadasim.forum.st/
 
Hz. Mevlana'nın Hayatı
Back to top 
Page 1 of 1

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
BİLGE FORUM - Forum Bilge :: Lise Ödev Kaynakları :: Tarih Ödevleri-
Jump to: